Amerika Açık finali sona ermiş, Daniil Medvedev’i 3-0 yenen Novak Djokovic şampiyonluk kutlaması yapıyor. Ailesi ve ekibi ile gözyaşları içinde bütünleşiyor, kupa seremonisi öncesi Djokovic tarafında kortta müthiş bir sevinç ve çoşku havası var. Sporla veya tenisle hiç alakası olmayan birine bu görüntüleri seyrettirseniz, size ailesine sarılıp ağlayan tenisçinin ilk şampiyonluğunu kutladığını söyleyebilir. Halbuki Djokovic geçen pazar 24 tanesi grand slam olmak üzere toplamda 96. tekler şampiyonluğunu kazandı. 24. şampiyonluğu sanki ilkmiş gibi kutlamak… İşte bu başka bir seviyede olmayı gerektiriyor. Michael Jordan, Kobe Bryant, Usain Bolt, Serena Williams veya Messi gibi Djokovic’te aynı kulüpte bulunuyor, bunlar başka türlü insanlar…
New York’tan biraz daha geriye gidelim, yer Paris, Roland Garros. Sabah 8.30, Suzanne Lenglen Kortu. Turnuvanın daha ilk haftası. Novak Djokovic o gün maçını oynayacağı kortta antrenman yapacak. Sadece akredite gazeteci ve yazarların girebildiği bu seansta Fransız bir yazar arkadaşımla beraber basın olarak iki kişiyiz. Djokovic ekibi ile beraber korta geliyor, suratlar biraz asık, hava ciddi çünkü maç var. Antrenman öncesi Djokovic ile küçük bir sohbet etme fırsatımız oluyor. ‘Grand slamler zor diyor’ Djokovic, ‘Hele toprak ve Roland Garros ise daha da zor, dikkatli olmak lazım, problem yaşamak istemiyorum’ diye devam ediyor. Favori olduğu, büyük ihtimalle kazanacağı bir maça bile final havasında yaklaşabilmek ve o maçı aynı yoğunlukta yaşamak, Djokovic’in ortaya koyduğu inanılmaz performans ve istatistiğin altındaki en büyük sebeplerden biri de oyuna duyduğu saygı.
BAŞARININ SIRRI
Tabii ki böylesine bir şampiyonu ortaya çıkaran bir formül var, bunun da en önemli bileşeni yaşam tarzı… Djokovic, ailesi ve yakın çevresinden oluşan bir kalenin içinde yaşıyor. Kale tanımı tabii ki mecazi anlamda ama yıllar içerisinde oluşturduğu duvarlar onu dış etkenlerden koruyor. Eşi, çocukları, annesi, babası, kardeşleri ve yakın çevresinden oluşan bu duvarları çok sevdiği Sırbistan toprakları ve halkı tamamlıyor. Kalenin içinde sorun olmadığı sürece Djokovic başka bir şeyi çok fazla dert etmiyor, çünkü hayatta her şeyin çözümü olduğunu biliyor.
RAKAMLARLA DJOKOVIC
Açık dönemde en fazla grand slam kazanan oyuncu: 24, Toplam tekler şampiyonluk sayısı: 96, En uzun süre sıralamada 1 numara olan oyuncu: 390 hafta, İlk 10 sıradaki oyunculara karşı en fazla galibiyet elde eden oyuncu: 250, Tüm grand slam turnuvalarını en az 3’er kez kazanan tek oyuncu (10 Avustralya Açık, 7 Wimbledon, 4 Amerika Açık, 3 Roland Garros), En fazla grand slam yarı final&final maçı oynayan: 36 final, 47 yarı final, En fazla sert kort majör turnuva şampiyonluğu kazanan oyuncu: 14 (10 Avustralya Açık ve 4 Amerika Açık). Bunların dışında Djokovic katıldığı son 20 grand slam turnuvasının 16’sını, oynadığı son 23 majör turnuva yarı finalinin 22’sini kazandı. Sırp oyuncu majör turnuvalardaki son 68 maçın 65’inden de galibiyetle ayrıldı. 30 yaşından sonra 12 grand slam şampiyonluğu kazanan Sırp oyuncu bu istatistikte de ilk sırada yer alıyor.
RAFAEL NADAL İLE BÜYÜK BENZERLİKLER
Djokovic yaşam tarzı, genel gelişim ve kariyeri ile Rafael Nadal’la fazla benzerlik gösteriyor. Ancak ayrıldıkları nokta Djokovic’in başarı formülünde hırs kavramının daha fazla yer kaplaması. Bazen kontrol etmekte zorlandığı hırsı ‘sevilen sporcular’ sıralamasında Sırp oyuncunun zaman zaman geriye düşmesine sebep oldu. Bunun dışında da Djokovic kort dışı konularda da sesini yükseltmekten çekinmeyen bir profil. Kovid-19 aşısı olmayı reddeden hatta bunun için kampanya yapan, sıkı bir Sırp milliyetçisi olarak Kosova konusunda pek çok kişiyi kızdıran açıklamalarda bulunan Djokovic, tenisin en büyük sorunu olan ‘genç oyuncuların finans probleminde’ sesini yükselten ve ağabey rolünü üstlenen oyunculardan birisi. Tüm oyuncuların birbirine benzemeye başladığı günümüzde, oyunda hayal gücümüzü ve içimizdeki bir şeyleri canlı tutabilmek adına Djokovic gibi ‘Yıkanmak İstemeyen Çocuklara’ fazlasıyla ihtiyacımız var.
DAHA KAÇ YIL OYNAR?
Bu sene Paris’teki basın toplantısında Djokovic, “Tabii ki eskisi gibi değilim, sakatlıklar daha geç iyileşiyor, vücut yaşlanıyor, bunun farkındayım ancak rekabetçi düzeyde oynayabildiğim sürece devam etmek istiyorum” demişti. Her şeyin fazlasıyla farkında olan Djokovic, kendi durumunu da çok objektif olarak değerlendiriyor.
Yaşam tarzı ve diyeti onun biyolojik yaşını zaten çok gerilere götürüyor ancak belirli bir sınıra ulaştığı zaman zaten bırakmak isteyecektir, bunu da en üstte olduğu zaman yapması daha büyük ihtimal olacaktır. Antrenörü İvanisevic’in geçen hafta Djokovic 2028 olimpiyatlarında oynamak istiyor açıklaması aslında şampiyonluk sevinciyle söylenmiş bir söz değil. Bir sakatlık veya olağanüstü durum olmazsa Djokovic’in 2028 yılını 41 yaşında bir final ve jübile yılı olarak planladığını söyleyebiliriz.
Djokovic zaten yüksek bir noktaya taşıdığı istatistikleri oynadığı süre içinde mümkün olan en erişilmez yere taşıyarak tarihin rakamsal olarak da en büyük tenisçisi olmak istiyor. Kendisine iyi bakan bir oyuncunun 40 yaşına kadar tenis ömrü olduğunu düşünürsek, istatistiklerini arkadan gelen gençlerin erişemeyeceği bir noktaya çekebilmek, Djokovic’in önümüzdeki dönemde kesinlikle gizli hedeflerinden ve kariyer motivasyonlarından birisi.
2010 yılında gluten hassasiyeti olduğunu anlaması ve diyetini baştan organize ederek bambaşka bir gastronomik hayata başlaması Djokovic’in hayatında önemli bir yer tutuyor. Ailesinin pizza salonu olması da kaderin başka cilvesi olsa gerek. Sırp oyuncu gıda bilimi ile beraber genel tıp, psikoloji gibi tüm bilim dallarından fazlasıyla faydalanıyor. Ancak bütün bunların yanında Djokovic’in alternatif tıbba olan ilgisi de fazla. Bu konuları araştırdığı ve kendi üzerinde de uygulamalar yaptığı biliniyor. Alternatif tıp konusunda eleştiri de alan Djokovic’in genel vücut durumuna ve kendisinden 10-15 yaş küçük oyuncular karşısındaki fiziksel performansına baktığımızda Sırp oyuncunun kesinlikle çoğu şeyi doğru yaptığını söyleyebiliriz.
HER ŞEYE SAHİP
Kortta belirli silahlarınız varsa bunları ihtiyaç anında kullanabilirsiniz, kimi oyuncunun kozu servisidir, kimininse çabukluğu. Djokovic zaman içinde her eksik noktayı tamamlayarak tüm silah ve kozlara sahip oldu.
Djokovic kariyerinin ilk dönemlerinde de hep parlak bir oyuncuydu ancak bugünkü görüntüsünden daha uzaktı. Sırp oyuncunun 2010 sonrası geçirdiği değişimler onu bugünlere getirdi. Bu anlamda revizyon ve gelişim de onunla anmamız gereken diğer kavramlar. 2010 sonrası yaşanan ve Sırp oyuncuyu bugünkü makine haline getiren gelişmelere bir bakalım…Onun gibi üst düzey tenisçilerin oyunlarında yüzde 1’lik bir değişiklik bile yapsanız, bu oran oyuncuya daha büyük bir değişim olarak yansıyor. Kortta belirli silahlarınız varsa bunları ihtiyaç anında çıkarıp kullanabilirsiniz, kimi oyuncunun en büyük kozu servisidir, kimininse çabukluğu ve atletik oyunu. Djokovic ise zaman içinde her eksik noktayı tamamlayarak teniste olabilecek tüm silah ve kozlara sahip oldu.
Halihazırda elinde olan atletik ve kort içi hızını daha da arttırdı. Daha kolay ve eforsuz puanlar kazandıran servisini 30 yaşından sonra geliştirdi. File önü oyunu aynı şekilde 30 yaşından sonra daha etkili bir hale geldi. Böylece maç içinde enerjiyi daha efektif kullanabildi ve daha az yoruldu. Djokovic akla gelebilecek tüm departmanlarda yüksek bir noktaya çıkarak bütün bunları atletik yapısı ile birleştirdi. Günün sonunda Roland Garros gibi kırıcı bir turnuvanın finalinde, Stefanos Tsitsipas gibi kendisinden 14 yaş küçük bir tenisçiye karşı 2-0 geriden gelip şampiyon olan, ondan 16 yaş küçük Carlos Alcaraz’ı toprak kortta perişan eden bir oyuncu ortaya çıktı.
Ancak asıl değişim mental tarafta gerçekleşti. Djokovic, yıllar içinde en büyük probleminin sabırsız ve gergin yapısı olduğunu fark etti. Bu yapısından dolayı uzun bir dönem Sırp oyuncu özellikle büyük puanları iyi oynayamıyordu. Tenis ise tamamen mental bir oyun özellikle belirli bir seviyeden sonra tenisçileri ayıran en önemli fark zihinsel güç oluyor. Bu tarafının üzerine giden Djokovic odaklanma ve bozulmama konusunda mental olarak çok ilerleme kaydetti. Korku ve öfke gibi kavramları elinden geldiğince kendinden uzaklaştırdı. Özellikle meditasyon konusunda ciddi şekilde uzmanlaştığını da söyleyebiliriz.
Bugüne geldiğimizde ise Sırp oyuncunun başarısında ‘önemli puanların’ büyük bir yer tuttuğunu görüyoruz. Rakip kim olursa olsun bu puanlarda daha iyi oynuyor, çift hata yapmıyor ve çok daha iyi odaklanıyor. Majör turnuvalarda oynadığı son 18 tie-breakin 17’sini kazanması da bu değişimin ve odaklanmanın bir göstergesi. Arkasına aldığı 96 şampiyonluk, onlarca final ve ‘nasıl olsa bir şekilde yaparım’ duygusunun güveni ile mental anlamda da rakiplerini eziyor. Kitabında da dediği gibi ‘Bugün bu maça şu anki en önemli şeymiş gibi odaklanabilirsen, o zaman mümkün olan en iyi sonucu elde edeceksin.’