Müjde Işıl – Almanya ve Türkiye’de çektiği filmlerle sağlam bir filmografi inşa eden Aslı Özge, yeni filmi “Faruk” ile Berlinale’den FIPRESCI Ödülü ile döndü. Biz de sıcağı sıcağına filmin üzerine konuştuk ve ödül hakkındaki düşüncelerini öğrendik.
■ Kentsel dönüşüm teması üzerinden, önceki filminiz “ Kara Kutu”nun devamı sayılabilir mi “Faruk”?
Evet, sayılabilir. Bir nevi ‘iki’leme! İki ülke ve iki şehir arasında mekik dokuyan biri olarak kentsel dönüşüm üstünden insan doğasını inceleme çabası diyebiliriz. İki filmde de kentsel dönüşüm aslında bir fon. Benim asıl peşinden gittiğim, bulunduğu her ortama ayak uydurma konusunda büyük becerileri olan insanın ayakta kalmak için kendinden ve değerlerinden nereye kadar taviz verebileceğiydi aslında.
■ Filmin kahramanı babanız. Peki bu hikâye ne kadar kişisel ve gerçek, ne kadar kurmaca?
Bu, tam anlamıyla kurmaca ve gerçeğin iç içe geçtiği, sınırların tamamen bulanıklaştığı ve film içinde de bunu seyirciye sık sık hatırlatan bir film. “Köprüdekiler”de yakın bir şeyi denemiştim. Oyuncu olmayan karakterleri onların hikâyesinden esinlenerek yazdığım bir senaryo çerçevesinde gerçek mekânlarda çekmiştim. Burada hem bunu yaptım hem de bunu bir adım ileri taşıdım. Seyirciye bir film çekildiğini film içinde sık sık hatırlatmama rağmen, onların bunu bile bile filmin gerçekliğine inanmalarını sağlamayı denedim.
■ Kamera önü ve arkasındaki geçişkenliği kullanma tercihinizin nedenleri neydi?
Aslında iki sebebi var. Ana sebep her zaman olduğu gibi içerik. Filmde babasının kentsel dönüşüm sürecinde yaşadıklarını filme çekmeye çalışan bir yönetmen var. Filmin ilk taslaklarında ve montajında onun filmini hiç göstermiyordum ancak daha sonradan bunu göstermedikçe bu filmin onun için ne ifade ettiğini ve bu film uğruna neler feda ettiğini seyirciye geçiremeyeceğimi fark ettim. Filmdeki Faruk geçmişine tutunuyor ve anılarını kaybetmeme mücadelesi veriyor, kızı ise geleceğine sahip çıkmaya çalışıyor. Böylece filmdeki filmi ve o filmin çekim sürecini göstererek hem fonda kentsel dönüşümü hem de bu düzlemde baba-kız ilişkisini anlatabildim. İkinci sebep de bahsettiğim gibi ‘form’ ile oynamak.
■ Kazandığınız FIPRESCI (Uluslararası Film Eleştirmenleri Birliği) Ödülü sizin için ne ifade ediyor?
Berlinale’deki seyirci tepkilerinden anlaşılan “Faruk” sinema diliyle her ne kadar tersini denesem de seyirciyle arasına mesafe koymuyor. Bunun sebeplerini ben de düşündüm, bu belki ana kahramanın sempatikliğinden, belki seyirciye kendi anne babasıyla kurduğu ilişkiyi tartma fırsatı yaratmasından, belki de müzik kullanımından ötürü oluyor. Seyirciden gelen duygusal tepkilerden sonra kendi kendime “Acaba bu film sadece duygusal bir yerden mi seyirciyle ilişki kuruyor?” diye sordum ama sinema yazarlarından bir ödül gelmesi, yaratmaya çalıştığım sinema dili ve formun da insanların zihinlerini meşgul ettiğini bir anlamda göstermiş oldu.