Hayat sertse. Koşullar, ilişkiler, karakterler sertse. Zorluklar daha zor, çözümler daha olanaksız oluyor. Tıkanıyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP Genel Başkanı Özel’le görüşmesine ilişkin, “Türkiye’de siyasetin yumuşama sürecini başlatalım istiyorum” dedi, “Türkiye’nin buna ihtiyacı olduğunun” altını çizdi.
Liderliğini meydan okuyarak güçlendiren Erdoğan’ın, “siyasette yumuşama” söylemine geçmesi, radikal bir hamledir ve koşulların doğru analiz edildiğini gösterir.
Yorgun bir başın ilacı sert bir kaya değil, yumuşak bir omuzdur.
En sert alanlar olan Dışişleri’nde Hakan Fidan, Savunma’da Yaşar Güler, MİT’te İbrahim Kalın, İçişleri’nde Ali Yerlikaya gibi diyalog odaklı bir ekip ve sürecin doğru okunması, bugünlerde ihtiyaç duyulan yumuşak iklimi getirdi.
Özel’in Erdoğan karşıtlarının tepkisini göze alarak süreci başlatmasının gerektirdiği cesaret, onu liderliğe yaklaştırdı. Pek çok kişiyi şaşırttı, bazı planları altüst etti.
Demokrasi kültürü içerisinde normal olan bir görüşmenin “anormal” ilgi görmesi de beklenmeyişindendi. Yeni zamanlar sürpriz sever.
Görüşmenin genel havası dışında altı çizilmesi gereken ayrıntıları var;
Bir:
En çarpıcı ayrıntı Erdoğan’ın, Özel’e 15 Temmuz’daki tutumu nedeniyle teşekkür etmesiydi.
Tam sekiz yıl sonra gelen teşekkür, ne kadar iletişimden uzak bir siyaset tarzımızın olduğunun işaretiydi.
Demokrasi kültürü monoloğu sevmez. Monologlar dünyasında demokrasi iklimi sertleşiyor.
İki:
İklimi yumuşatan, sadece görüşmenin yapılmış olması değil, görüşme paketinin tamamı.
95 dakika sürmüş olması, kayıt tutanları saymazsak bu sürenin baş başa geçmiş olması savuşturucu olmadığını gösteriyor.
Okumasını bilirsen hayatta her şey, bir metindir. Süreler, mekanlar, bedenler, sessizlikler…
Üç:
Görüşmede Erdoğan’ın, Anayasa’yı gündeme getirmek dışında genelde sessiz kalması da çok önemli.
Özel’in gündeme getirdiği konuları dinleyip, bazıları için “Değerlendirelim” demesinin iletişimsel değeri var.
Diyalog dediğimiz şey, sadece karşılıklı konuşmayı gerektirmiyor. Karşılıklı dinleme, iletişimin en önemli kısmını oluşturur.
İletişim çerçevesinde diyalog, “birbirleri hakkında neyi bilip neyi bilmediklerini anlama süreci” olarak tanımlanır.
Özel’i dinlemek, yerel seçimlerde AK Parti’ye oy vermeyen kesimin verilerine de kapı açıyor.
Dinlemek en çok ihmal ettiğimiz en kıymetli iletişim eylemi.
Dört:
Özel’in iki önemli cümlesi siyasi bağlamda çok mesaj içeriyor.
“15 Temmuz için tiyatro demedim” ifadesiyle Kılıçdaroğlu ile arasına büyük bir set çekmiş oldu.
“Muhalefet görevimizi yaparız ama yurt dışında Türkiye partisiyiz” vurgusu ise bir yandan CHP’nin kurumsal değerlerine dönüşünü, diğer yandan İmamoğlu ile ayrıştığını işaret ediyor.
Önemli bir siyaset adamının bu görüşmeyi değerlendirirken anlattığı fıkrayla bu kısmı bitireyim.
Yıkanmanın henüz keşfedilmediği bir dönemde zamanın prensi, kazara su birikintisine düşer.
O kadar ferahlar, hoşuna gider ki etrafındakilere seslenir: “Ne güzelmiş, arada bir bunu yapalım.”
Yumuşak iklim “bir süre” devam edecek görünüyor. Zira, ne kadar imaj çalışması yaparsa yapsın Özel konuşmayı, ne kadar mesafeli görünürse görünsün Erdoğan da istişareyi “aynaya bakıyorum” diyecek kadar seviyor.
Aklımda kalan
“İnsanlar ölmeyecek gibi yaşıyor” cümlesi: Aktör sevgili Nejat İşler, “İnsanlar ölmeyecek gibi yaşıyor. Doldur doldur nereye kadar? Mezara mı götüreceksin?” demiş. Cevap vereyim. İnsanlar bilinçaltında kendilerinin ölümsüz olduğuna inanır. Zira, ölüm hep başkasının başına gelen şeydir. Kendi başımıza geldiğinde zaten artık orada olmuyoruz. Ölümle karşılaşmıyoruz. O geldiğinde biz gitmiş oluyoruz. Aklın deneyimleyemediği tek şey ölümdür. Ölmeyecek gibi yaşanması o yüzdendir.