Seray Şahinler- Küresel ısınmanın yol açtığı fırtınalar, seller, felaketlerle kopup gelen dev kökler, büyük tomruklar… Bir yanda insan eliyle ‘inşa edilmiş’ bir doğa diğer tarafta hiç tahrip edilmemiş yeryüzü imgesi. Alper Aydın, Ordu’da gerçekleşen ilk kişisel sergisi “Fata Morgana”da yanan ağaçlardan, batan gemilerden, mitlerden, gelenekten ve gelecekten dem vurarak ekolojik süreçte insanların, mekânsal varoluşlarını sosyolojik, tarihsel, arkeolojik bir altyapıyla irdeliyor.
“Fata Morgana”, adını bölgede sıkça görülen bir hava olayından alıyor. Güneş ışınlarının güçlü biçimde denizin üzerine vurmasıyla birlikte ufuk çizgisini öne alıyor. Ve denizin üzerinde bulunan her şey uçuyormuş hissi veriyor. Böylece gerçekle ‘gerçek gördüğümüz’ şeylerin arasındaki gelgitleri iyice flulaştırıyor. Aydın da bu sergiyle gerçek olarak algıladığımız her şeyin gerçek olmadığını, gerçekliği tartışmaya açtığını söylüyor.
Açık hava bienali
Sergi, Ordu’nun dört ayrı tarihî ve coğrafi mekânına yayılmış. Bu yönüyle bir ‘solo bienal’ tadında. 100 hektarlık alana yayılan Fata Morgana’nın mekânları Yason Burnu, Yason Kilisesi, Taşbaşı Sanat Alanı ve Sülü Burnu, serginin derdini anlatmaya önemli katkı sunuyor. Sanatçı heykel, enstalasyon, çizim, resim ve doğal malzemelerle yapılmış geri dönüştürülebilir düzenlemeleriyle gelenekten ve gelecekten besleniyor. Aydın, “Fata Morgana”da doğayla ortaklık kurduğunu ve doğanın sözlerini aktarmaya çalıştığını söylüyor.
Serginin ilk mekânı şehrin merkezindeki Taşbaşı Sanat Alanı. Burası “Fata Morgana” manifestosunun girizgâhı. Sanatçının yedi yıl boyunca ürettiği 36 çizimden oluşan “Fikir Çizimleri”, henüz düşünce aşamasındaki bir tasarının nasıl geliştiğine tanık ediyor izleyiciyi. Yine aynı mekânda yer alan ve “Fikir Çizimleri” ile konuşan 2023 tarihli “Fa Mo” ile “Parça” da sürecin sonucunu temsil ediyor. “Fa Mo” ahşap plastik insan iskeleti modeli serginin “sembol” eserlerinden biri. İlk bakışta nesli tükenen bir hayvan türünü andıran, nakliye kasalarının üzerine yerleştirilmiş iskelet, yeni bir hibrit insan formu. İnsanın yaşam pratiğiyle dünyaya uygun olup olmadığını sorgulayan dört insan replikası, geleceğe dair bilişsel bir hipotez ortaya koyuyor ve insanın doğayla uyumlu biçimde gelecekte yaşama çabası nasıl olurdu sorusunu soruyor. Aydın, eseri taşıma kasasının üzerine koyarak insan egosuna gönderme yaptığını söylüyor: “Ya kırılır, ya yok olursunuz”.
Yason Kilisesi’ndeki köksüz ağaç, gidecek yerimizin kalmadığını hatırlatıyor.
Gökkubeye hoş bir sada
Son yıllarda sel felaketlerinin yaşandığı Ordu’da nehir kenarlarında yer alan birçok arazide büyük tahribat yaşandı, bitki türleri tahrip oldu ya da tamamen yok oldu. Yason Burnu’ndaki işler, bu kayıpların izini sürüyor. Felaketin belleğinden kalan ağaç parçaları üzerine yapılan müdahaleler, kökleri ve dalları olmadan asılı duran bir ağacın gövdesinin hangi kıyıya vuracağı belirsizliği, yaşananların da kaydını tutuyor.
Yason Kilisesi’nin önünde dev çanakları andıran iki ayrı kubbe formu, mimarlık pratiğinden beslenen bir iş. Aydın, mimari işlevinin yanı sıra bir amacın gösterisi olarak işlevlendirilen Ayasofya ve Kariye’nin kubbesini Yason Kilisesi’nin iki tarafına yerleştirmiş. Kariye’nin Pareklezyon kubbesinde yer alan Meryem ve İsa işlemeleri ile Ayasofya’nın kubbesindeki Arapça kaligrafilerden oluşan işleme; gökkubbenin birer temsili olarak açık havada gökyüzü ile birleşiyor. Aydın, insanlığın gökkubbe temsili olan bu iki kubbeyi mekânlarından azade ederek, kubbeleri üzerimizden alarak yanımıza koyarak hayal gücünün potansiyelinin başka gezegenleri keşfetme olasılığını ortaya koyuyor. Kendi ekseninde 360 derece dönen iki büyük çanak anten, gezegenin hareketlerini de takip ediyor.
Sergi 20 Ağustos’a kadar deneyimlenebilecek.
Post Apokaliptik Anlatı
Kilisenin içinde izleyicileri “Post Apokaliptik Anlatı” bekliyor. Buradaki iki ayrı ağaç gövdesinden birinin üzerinde dengede durmaya çalışan insan figürü ile karşısında doğanın temsili olarak addedilen dişi bir kurt var. Hangisi hareket ederse dengeyi bozacak! Kilisenin ortasında ise sütunların bir parçası gibi hissettiren tavandan sarkıtılan yıkılmış ağaç gövdesi görüyoruz. Ağacı saran yılanın gövdedeki varoluş biçimi, ağacın köksüz oluşu ‘gidecek yer kalmadı’ düşüncesine referans veriyor. Aydın burada Yason’un kendi geçmişi ve hafızasıyla da bağ kurmuş. Ordu’da yaşayan ve atölye çalışmalarını Yason’da sürdüren sanatçı, ağacı saran yılanın burayı temsil ettiğini, geçmişte Yason’un çevresindeki jeolojik kayalık formlarından ötürü burada beyaz bir yılanın uyuduğu mitine referans vererek yaşananları ve yaşanamayanları yılan üzerinden temsil ettiğini aktarıyor.
Hollandalı ressam Hieronymus Bosch’un 1490-1500 yılları arasında yaptığı triptik tablosu “Dünyevi Zevkler Bahçesi”nin sol panosundaki cennet tasviri ise dönüştürülmüş plastik, polyester, reçine ve demirden yapılan “Hayatın Kaynağı”na atıf yapıyor. Sülü Burnu’ndaki bu etkileyici çalışma fırtınalarla sahile gelen plastik çöplerin dönüştürülmesiyle hikâyeye katkı sunmuş. Eserin Sülü Burnu sahilinde, içi deniz suyuyla dolu antik taş ocağının ortasına yerleştirilmesi ise anlamlı.
Taş yerinde ağır
Karadeniz’in kendisi de sergi mekânlarından biri. 2011’den beri devam eden “Taşların Gerçek Ağırlığı” serisinde Aydın, sahil kıyısındaki kayaların yüksekliğini ölçerek ağırlıklarını hesaplıyor. Geçici boyalar kullanarak, kayaların üzerine ağırlıklarını yazarak insan ve doğa arasında da yeni bir iletişim dili yaratıyor.
“Fata Morgana”, doğadaki değişimlerin izlemesine olanak sağlayan, üzerinde çok düşünülmüş, çok çalışılmış başarılı bir anlatı. Bir sanatçının kendi kökleriyle kurduğu ilişkiye ‘aidiyet, kimlik, bellek’ üzerinden bakıldığında tamamlayıcı bir rolü de var. Bu büyük açık hava sergisi, 20 Ağustos’a kadar varoluşa dair hakikati anlatarak derin ve tinselleştirilmiş bir sergi deneyimi yaşatacak.