MÜJDE IŞIL -* Bu hafta MUBI’ye ilginç bir film geliyor. Thomas Hardiman’ın ilk uzun metrajlı filmi “Medusa Deluxe”, geçtiğimiz yıl İngiliz Bağımsız Film Ödülleri’nde En İyi Makyaj ve Saç Tasarımı Ödülü’nü kazandı. Film, yerel bir kuaförlük yarışması ve sonrasında yaşananları anlatıyor. Stilist Eugene Souleiman ile saç ve makyaj tasarımcısı Scarlett O’Connell’ın tasarımları, filmin görsel etkisini güçlendiriyor. Yarışma hırsı, en iyi saç modelini yaratma mücadelesi, kuaför koltuğundaki dedikodular vs. Bunlar malum ama hikâyenin merkezinde bir cinayet var. Birbirinden ilginç saç modellerini izlerken bir cinayetin izini sürüyoruz filmde.
Tayfun Pirselimoğlu’nun “Saç” filminde ölüm gerçeğiyle saç metaforunun ne kadar mükemmel birleştiğine şahit olmuştuk. “Medusa Deluxe”ün tarzı ise çok konuşkan ve gerilim üzerinden absürt mizaha yakın. Klasik bir “katil kim?” sorusuna cevap arasa da bütün o ihtişamlı görüntülerin altındaki geçiciliğe dikkat çekiyor. Bu ilginç filmden yola çıkarak sinemanın en kötü saç modellerine ve peruklarına göz gezdirelim dedik. O kadar çok ki… Bazı oyuncular sanki kötü saç mankenine dönüşmüş neredeyse. İçlerinden seçim yapmak epey zor.
John Wayne – “The Conqueror/Hakanlar Çarpışıyor” (1956): Sinema tarihinin efsanevi kovboyunu Cengiz Han’a çevirmek gerçekten akıl kârı bir karar değil. Ama olmuş işte. Cengiz Han’ın Moğol İmparatorluğu’nu kurmadan önceki yani Timuçin adını taşıdığı yılları anlatan ve ‘oryantal western’ olarak nitelendirilen “The Conqueror”da Wayne hem saçıyla hem de makyajıyla can çekişiyor.
Marlon Brando – “The Teahouse of the August Moon/Çayhane” (1956): Marlon Brando’yu Japon rolünde izlemek de ayrı bir akla zarar seçim. Bizde “Çayhane” ismiyle bilinen filmde Brando, Okinawa’daki köyde Amerikan askerlerine tercümanlık yapan kurnaz Sakini’yi canlandırıyor. Saç ayrı felaket, Japon’a dönüştürme çabası ayrı felaket.
Kartal Tibet – “Tarkan” (1969) ve serisi: Kartal Tibet’in “Tarkan” serisindeki peruğu efsane olmayı başarmış ender kötü örneklerden… Yüzüne düşen bir tutamıyla, rüzgârla salınan ama hep şekilli duran tarzıyla bugün de komedi filmlerine ve televizyon şovlarına ilham olmayı sürdürüyor.
Sean Connery – “Zardoz” (1974): Sinemanın karizmatik Bond aktörünü örgülü saçlı ve yıllar sonrasının Borat kostümüyle perdeye getirmek ne kadar saçma ama hayalmiş gerçek olmuş maalesef. “Zardoz”da kabilesinin taptığı taştan tanrının altında yatan gerçeği çözen Sean Connery’yi izleyince, usta aktörü zihninizdeki eski karizmasına döndürmek için epey çaba sarf etmeniz gerekiyor.
Cameron Diaz – “Being John Malkovich/John Malkovich Olmak” (1999): Cameron Diaz nasıl çirkin gösterilebilir adlı çalışma. John Cusack’ın canlandırdığı kuklacının hayvansever eşi rolündeki Diaz permalı, dağınık ve bakımsız saçıyla (oyunculuğu kuvvetli olsa da) fena görünüyor. Film ekibinin ‘onu bu şekilde çirkin göstermenin bir meydan okuma’ olduğuyla gurur duyduğu söylenmekte.
Colin Farrell – “Alexander/Büyük İskender” (2004): Farrell’ı kariyeri boyunca tuhaf saç modelleriyle görmüşlüğümüz var ama hiçbiri İskender’i canlandırdığı filmdekine pek yaklaşamaz. ‘80’lerin aslan yelesi saçlarından ilham almış görünen ve sarı rengiyle iyice itici bir hâl alan saç modeliyle Farrell’ın bile dalga geçip “Bu benim Doris Day’e benzeyişimdi” demişliği var.
Javier Bardem – “No Country For Old Men/İhtiyarlara Yer Yok” (2007): Javier Bardem’in ‘saç kariyeri’ Nicolas Cage gibi olamaz elbette ama onunla birazcık yarışabilir. “The Counselor”daki elektrik çarpmış hâli ve “Skyfall”daki platin sarısı, dümdüz taranmış saçı ile “İhtiyarlara Yer Yok”u kıyasladığımızda acımasız katil Anton Chigurh’un saçı, başlı başına efsane. Onu korkutucu yapan eylemleri kadar saçı da aslında. Bardem’in kazandığı Oscar’da o saç modelinin de payı var.
Bruce Willis – “Surrogates/Suretler” (2009): Bruce Willis hastalığı nedeniyle oyunculuğu bıraktığı için üzgünüz. Ama zihnimizden de bu görüntüsü silinmiyor. Hadi diyelim “The Jackal”da rolü gereği kılık değiştirip peruk takıyordu. Peki ama kel imajıyla bütünleşmiş bir oyuncu neden sarı bir perukla bir bilim kurguda seyirciye gösterilmek istenir ki? Sakillikte zirve noktalarından.
Brad Pitt – “The Big Short/Büyük Açık” (2015): ABD’de 2000’lerin başındaki finans krizini anlatan filmde Steve Carell ve Ryan Gosling’in saçları da korkunçtur ama Brad Pitt’e bu yapılır mı hiç? “The Lost City/Kayıp Şehir”deki savura savura koştuğu lepiska saçları komedi unsuru olarak manidardı ama “Büyük Açık”, Pitt’i gerçekten alay konusu yaptı.
Ben Affleck ve Matt Damon – “The Last Duel/Son Düello” (2021): 2021’in en iyilerinden, feminist söylemi ile sapasağlam bir duruşu olan filmde, iki kadim dost, Ben Affleck ve Matt Damon saçlarıyla güldürmedi de değil. Damon’ın kâkülleri mi, Affleck’in sprey boyadan çıkmış civciv sarısı saçı mı? Hangisi daha kötü, seçmek zor.
Nicolas Cage: Nicolas Cage’in tek bir filmini seçmek o kadar zor ki… Hatta bu yazının yarısı onun filmlerinden oluşabilecek kadar ‘zengin’! Yakın döneme kadar neredeyse tüm kariyeri boyunca tuhaf, uzun, dalgalı, kâküllü, kabarık peruklarla oynadı desek abartı olmaz. Korkunç saç modelleriyle ayrı bir ünü var kendisinin.