Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron bir kez daha başbakan değiştirdi. 2017’de cumhurbaşkanı seçilen Macron, 2022 yılında tekrar bu koltuğa oturma hakkı kazandı. Ancak Meclis’te hükümet kuracak kadar bir çoğunluğa sahip olmadı. Almanya, Belçika hatta İtalya ve İspanya’dakinin aksine Macron, halen muhalefette olan siyasi partilerle yakınlaşma düşüncesi geliştirmedi. 7 yılda tam 4 kez başbakan değiştirdi. Son olarak da Başbakan Elisabeth Borne’u siyaseten çok yıprattı, limon gibi sıktı ve değiştirme kararı aldı. Zaten Borne’dan pek hoşlanmıyordu. Borne kendi tercihi değil, siyasi hareketinde yer alan sosyal demokrat ile liberal demokrat kökenli siyasetçilerin adeta bir dayatmasıydı. Borne’u soğuk ve teknokrat buluyordu. Siyaset arenasında yeterince karizmaya sahip olmadığını, kitleleri arkasından sürükleyemeyeceğini düşünerek görevine son verdi.
Elisabeth Borne belki kitleleri sürükleyecek popüler bir isim değildi. Ancak çoğunluğa sahip olmayan bir siyasi iktidarı idare-i maslahat edebilecek bir kişi olduğunu göstermişti. Zira parlamentoda çoğunluğa sahip olmayan Macron’un partisi yasal düzenlemelerin birçoğunu anayasa 49’uncu maddesinin 3’üncü bendinde yer alan yetkiye başvurarak yasallaştırdı. Olağanüstü bir uygulamaya başvurmayı olağan hale getirdi.
Macron, Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri arifesinde kamuoyu anketlerinde birinci parti konumundaki aşırı sağ Ulusal Birlik’in (RN) yükselişini durdurmak için hamlede bulundu. Sadece 5 ay boyunca Milli Eğitim Bakanlığı görevini üstlenmiş olan Gabriel Attal’ı başbakanlık koltuğuna getirdi. 40 bakan ve devlet sekreteri yerine 15 bakandan oluşan dar katılımlı bir kabine oluşturan Macron, kabine üyelerini de ağırlıklı olan sağ partilerden gelen profesyonel siyasetçilerden seçti. Düne kadar Macron ve Başbakanı Attal ile kavgalı olan Nicolas Sarkozy’nin eski adalet bakanı Rachida Dati, kabinede kültür bakanı olarak yerini aldı.
Bu sayede AP seçimlerinde RN’in liste başında yer alan 28 yaşındaki parti lideri Jordan Bardalla’ya da ciddi bir rakip çıkardığını düşünen Macron, görünüşe bakılırsa hem ülkesinin aşırı sağa daha fazla kaymasına engel olabileceğini, hem de 34 yaşındaki başbakanı ile gençlerin siyasete daha fazla katılımını sağlayarak aşırı sağın fikirlerini siyaseten çürütebileceğini düşünüyor.
Avrupa’da herkes Macron’un bu siyasetinin işe yaramasını umuyor. Yarar mı, o başka bir mesele. Zira Fransa Parlamentosunda merkez sağ parti ile koalisyon kurmayı reddetmeye devam eden Macron, o partiden bir iki şahsiyeti transfer ederek, sağ muhafazakar ve ulusalcıların beklentilerini tatmin edemeyecek gibi. Yetmedi, bugüne kadar merkez sağ ile merkez sol arasında bir fark olmadığını her fırsatta dile getiren Marine Le Pen ve RN lideri Jordan Bardella’nın bu söylemleri, Macron’un sağ partilerden yaptığı transferle teyit edilmiş olacak.
İtalya’da şok eden anma
Aşırı sağ partilerin Avrupa’daki dayanılmaz yükselişine kozmetik önlemlerle veya pazarlama teknikleriyle engel olmak pek hayalci bir yaklaşım. Zira geçtiğimiz pazar günü İtalya’nın başkenti Roma ‘kara gömlekler’ olarak bilinen Mussolini yanlılarının dev gövde gösterisine şahit oldu. 7 Ocak 1978 tarihinde iki genç neo-faşistin öldürülmesi anısına her yıl düzenlenen törene, geçen seneye kadar marjinal bir katılım vardı. Oysa bu sene, binlerce insan bir örnek giyinmiş şekilde dev bir gövde gösterisinde bulundular. İtalya kamuoyunda infial yaşandı. Zira anayasa bu tür gösterileri yasaklıyor. Ancak neo-faşist İtalya’nın Kardeşleri partisinin lideri olan Başbakan Giorgia Meloni olaylarla ilgili sessizliğini korumayı tercih etti.
Avrupa Komisyonu’nun Avrupai değerlerden sorumlu üyesi Margharitis Schinas da, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aşırı sağın güçlenmiş şekilde sandıktan çıkmaması için, gençlerin sandığa gitmeleri ve bu konuda teşvik edilmeleri gerektiğini savundu. Yetmedi, Taylor Swift’in gençlere AP seçimlerinde ‘oy ver’ çağrısı yapmasının etkili olabileceği söyledi, hatta önerdi. Zevahiri kurtarmak için her yol mübah olabilir. Avrupa’da aşırı sağ dalgasının yükselişine karşı herkes kendi memleketini kurtarma gerekçesiyle ucuz, pazarlama tekniklerine dayalı yöntemlere başvuruyor, ancak tek amaçları zevahiri kurtarmak. Meloni’nin sessizliği, Macron’un yeni başbakan ataması veya Schinas’ın Taylor Swift önerisi ile sergilenen örnekler gibi. Bu arada popülist dalga sabırla ve kararlılıkla ilerliyor maalesef.